2020 Sonbahar

Dungeon ni Deai wo Motomeru no wa Machigatteiru Darou ka animesinin üçüncü sezonudur.

Bir çocuk… “doğru ölüm” için savaşır. Zorluklar, pişmanlık, utanç… İnsanların hissettiği olumsuz duygular günlük hayatımızda gizlenen lanetlere dönüşür. Lanetler tüm dünyaya yayılır; insanları korkunç bir talihsizliğe, hatta ölüme götürebilir. Dahası, lanetler yalnızca başka bir lanetle defedilebilir. Itadori Yuji sıradan bir lise hayatı yaşamakla birlikte çok büyük bir fiziksel güce sahiptir. Bir gün, lanetlerce saldırıya uğrayan bir arkadaşını kurtarmak için İki Yüzlü Hayalet’in parmağını yer ve laneti kendi ruhuna alır. Artık İki Yüzlü Hayalet ile aynı bedeni paylaşmaktadır. Büyücülerin en güçlüsü olan Gojo Satoru’nun yönlendirmesiyle, lanetlerle savaşan bir organizasyon olan Tokyo Büyükşehir Teknik Büyücülük Lisesi’ne kabul edilir. Böylece, bir laneti def etmek için lanete dönüşen çocuğun kahramanlık masalı; asla geri dönemeyeceği hayatı başlar.

Ryouma Takebayashi, talihsiz bir hayat sürdükten sonra 39 yaşında uykusunda ölür. Üç tanrı ona acır ve büyülü bir dünyaya reenkarne olma şansı tanır, tek görevi ise kendisi olmak ve hayattan zevk almaktır. Ona göz kulak olma sözü veren tanrilar, onu güçlü fiziksel özelliklerle donatır vetüm elementlerde ustalaşma yeteneği verirler. Küçük bir çocuk olarak yeni hayatı, bir ormana ışınlandığında resmen başlar. Üç yıl sonra zamanının çoğunu slime araştırarak geçiren Ryouma, eşsiz slime türleri keşfetmiştir ve kendi büyü yeteneklerini geliştirirken bir slime ordusu yaratmayı başarmıştır. Gencimiz; münzevi varoluşundan ve rahat mağara evinden memnun olmasına rağmen, insanların arkadaşlığını özler olmuştur. Gezgin bir grubun yaralı bir üyesini iyileştiren Ryouma, onlarla gitmeye ikna olur ve slimeları ile birlikte ormanından çıkar. Büyülü yetenekleri ve slime terbiye becerisi ile şaşkınlık ve hayranlık uyandırdığı yepyeni bir dünya onu beklemektedir.

Lisenin son yaz tatilinin sonunda, Youta Narukami günlerini üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanarak geçirirken Hina isimli bir genç kız aniden karşısına çıkar ve kendisinin “her şeyi bilen tanrı” olduğunu iddia eder. Youta’nın kafası karışır ve dünyanın 30 gün içinde sonunun geleceğini söyleyen Hina’ya inanmaz. Hina’nın tanrısal öngörü yeteneğine şahitlik ettikten sonra Youta, Hina’nın güçlerinin gerçek olduğuna inanmaya başlar. Doğaüstü güçlerine rağmen saf ve çocuk gibi olan Hina bir nedenden dolayı Youta’nın evinde kalmaya karar verir. Böylece dünyanın sonundan önceki yaşam dolu yazları başlar.

Bu hikaye varış noktası ile ilgili değil.. Peki senin en sevdiğin hikaye ne? Bu hikayenin ejderhayı öldürerek prensesi kurtaran bir kahramanı var mı? Yoksa kehanete konu olmuş bir çocuğun kaderinde onu bekleyen büyüklük mü? Sanırım benim en sevdiğim hikaye biraz farklı. Bu belirli hiçbir arayışı olmadan dünyayı dolaşan cadı Elaina’nın hikayesi. Belirli bir görevi olmadan, rüzgar onu nereye sürüklerse gitmekte özgür ve bir sonraki macerasına geçmeden önce, her kiminle tanışıyorsa hikayesine yeni bir sayfa daha ekleyerek yoluna devam ediyor. Seyahatlerinin sonunda, bir gün kendi macerasına atılacak bir çırak almalıdır ki böylece bu döngü ve hikaye devam etsin. Peki bu macerayı yeniden başlatacak olan yeni cadı kim olabilir?

Şşşşş! Prenses Syalis iyi bir gece uykusu almaya çalışıyor. Gözlerini kapa. Biraz şekerleme yap. Uzun zaman önce insanların ve iblislerin bir arada yani uyumsuz zaman geçirdiği zamanlarda bir iblis kral bir insan prensesi kaçırır ve onu kalesine hapseder. Zavallı prenses orada işkence görür. Ta ki Prensesi Kurtarma Projesi’ne öncülük edecek bir kahraman ortaya çıkana kadar! Onu kurtarmaya gelecek şövalyeyi beklerken bir prenses ne yapmalı? Yarasa kanatlı oyuncak ayı muhafızlarının hepsi çok iyi ama zindan hayatı çok sıkıcı. Böylece uzun saatler boyunca uyumaya karar verir.

20XX yılıydı. Dünya, “İnsanlığın Düşmanı” olarak tanınan canavarların saldırısına uğramıştı. Bu sorunla başa çıkmak için öğrencileri olağanüstü yeteneklere sahip kişilerden oluşan özel okullar açıldı. “Yetenekliler“ olarak bilinen bu insanlar, doğa kanunlarına karşı gelen yeteneklere sahipti.rnTüm bu olağanüstü güçlere sahip insanların arasında, hiçbir özel yeteneği olmamasına rağmen bu okullardan birine gönderilmiş aykırı biri vardı. Bu hikaye, İnsanlığın Düşmanları’nı yalnızca akıl ve hileyle yenmeye kalkışan kahramanımızın hikayesi.

Japonya’nın kurgusal bir versiyonu olan ve uzun süredir demiryolu seyahatinin en önemli ulaşım şekli olarak hizmet ettiği Hinomota’da geçer. Her bir lokomotif, tren operatörüne yardım eden ve Raillord adı verilen insansı bir kontrol modülü ile eşleştirildi. Ancak, daha güvenli ve rahat bir ulaşım yolu olan hava araçlarının artan popülaritesi nedeni ile çoğu demiryolu hattı kullanıma kapatılmıştı. Böylelikle beraberindeki demiryolları da derin bir uykuya daldı. Soutetsu, bir tren kazasında tüm ailesini kaybetmesi üzerine, Ohitoyo şehrinde bir Shochu bira fabrikası işleten Migita ailesi tarafından evlat edinildi. Daha sonra, yakında bir hava taşıtı fabrikası kurulma talebinin kabul edilmesi durumunda ortaya çıkabilecek potansiyel su kirliliğini engellemek için memleketine döndü. Yanlışlıkla Raillord Hachiroku’yu uyandırması nedeni ile onun sahibi oldu. Farklı amaçlarına ulaşmak uğruna olsa da, Soutetsu’nun üvey kız kardeşi Hibiki, kasabanın belediye başkanı, demiryolu şefi, Paulette ve diğerlerinin yardımı ile Hachiroku’nun kayıp lokomotifini bulmak için yola koyuldular.

Tuhaf ismiyle alay konusu olan Nasa Yuzaki, daha farklı hatırlanmak için çok çabalamaktadır. Neyse ki doğru yolda, üniversite giriş sınavlarında birinci sırada ve seçtiği liseye yerleşmeyi başardı. Ancak bir gece eve giderken sokakta karşılaştığı bir kız, hayatını kökten değiştirecektir. Kızın inanılmaz zarafetiyle büyülenen Nasa için ‘ilk görüşte aşk’ gerçek olur. Aşk sarhoşu Nasa, yolda hızla yaklaşan tehlikeyi fark edemez ve ölümün eşiğinden döner. Kızın müdahalesi sayesinde zar zor hayatta kalan Nasa, kızı elinden kaçırmak istemez ve tüm cesaretini toplayarak aşkını itiraf eder. Kız tek bir şartla kabul eder: evlilik! Memnuniyetle şartı kabul eden Nasa orada uyuyakalır, uyandığında ise kız kaybolmuştur. Yaraları iyileştikten sonra diğer tüm hırslarını bir kenara atıp, hayatını kalbini ele geçiren kızı bulmaya adar ama bir yıl geçmesine rağmen bulamaz. Ancak bir gece, beklenmedik bir ziyaretçi kapısını çalar, dünyasını sonsuza kadar değiştirecek müstakbel eşi karşısındadır.

19. yüzyılın sonlarına doğru, Britanya İmparatorluğu küresel bir güç hâline gelmişti. Katı bir şekilde uygulanan sınıfsal ayrımdan dolayı asiller yönetimi devralmışken, alt tabakanın başarılı olup yükselme ihtimali ise çok düşüktü. Moriarty ailesinin ikinci oğlu William James Moriarty, küçüklüğünden beri zekâsıyla öne çıkan genç bir matematik profesörüdür. Kardeşleri Albert ve Louis ile beraber basit bir asil hayatı sürmekteydi. Okulun dışında ise William, ihtiyacı olanların problemlerini çözen tanınmış bir özel danışmandı. Fakat nazik tavırları insanı yanıltıyor, başında olduğu grubun asıl amacını -eskisinin küllerinden inşa edilmiş yeni bir dünya kurma- saklıyordu. Yuukoku no Moriarty, Sör Arthur Conan Doyle’ın orijinal eserine yeni bir bakış açısı sağlayıp, sahne ışıklarını kötü adamın üzerinde tutarak nasıl ilk ve tek “suçlu danışmanı” olduğunu anlatıyor.